22 Aralık 2010 Çarşamba

Bir büyük AHLAK çatısı düşleyin. İçinde birbirleriyle bağlantılı bölmeler olsun. Bir bölümü ”milliyetçi demokratlara” ayırın, bir bölüm “müslüman demokratların” olsun. Bir yerde “liberal demokratlar”, komşuları”sosyal demokratlar”, biraz ötede ”demokratik sosyalistler”. ”Bu ülkeyi en çok ben severim”, ”en imanlı benim”, ”emeği benden başkası savunamaz”, demeyen. Her bölümdeki zararlı ”fanatik’leri” ayırın. Biribirilerini yapıcı eleştirilerle sıkıştıran ve başarılarda alkışlayan bir güzel bir büyük aile düşünün. ”Milliyetçisi”, ülkesini kendi sevdiği gibi seven başka ulustan insanların varlığının bilincinde, kendisi gibi düşünmeyenlere komünist demiyor, ”pantürkist” yayılmacı emeller taşımıyor; ”Müslüman’ı” diğerini gavur diye aşağılamıyor, Mustafa Kemal’e, ailesine, Cumhuriyet’e ve devrimlerine ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sövmüyor, panislamist emeller taşımıyor ve “hepimizin Allah’ı birdir” diyor; ”sosyalisti” her iş sahibini düşman diye görmüyor, enternasyonalizmi yurtseverliğin üstünde tutmuyor, ve en önemlisi ”iman” için, toplumları uyutan afyon tanımlamasına katılmıyor… Üretken, saygılı, vicdanlı, merhametli, demokrat, namuslu insanlardan oluşan bir güzel beraberlik…

Sevgili müzik severler ben buna yürekten inanıyorum, çünkü bu insanların bizim aramızda olduğunu biliyorum, hissediyorum.

Ve yüksek sesle göğsümü gere gere sesleniyorum:

“YİRMİBİRİNCİ YÜZYIL, DÜNYAMIZDA, HER GÖRÜŞTEN AHLAKLI İNSANLARIN, AHLAKSIZLARA KARŞI VERECEĞİ MÜCADELENİN SERGİLENECEĞİ BİR TARİH DİLİMİ OLACAKTIR.”


Anlatacak çok şey var… hamdolsun elim kalem tutuyor... hem daha çok da gencim... otuzbeş şarkılık “SARI NACİYE” müzikalini henüz bitirdim…


Her zamanki dostluk, sevgi ve saygılarımla, önce eşsiz Yaradan’a, sonra, O’nun bizlere en büyük armağanı olan ”aklınıza” emanet olun…

TİMUR SELÇUK/2000

4 Kasım 2010 Perşembe

"Çoçukken istemez miydin süper kahraman olmayı? Benim en büyük hayalimdi hatta hala daha öyle ve ömür boyu olacak. Ama sanırım özel yeteneklerim yok benim. Napıyım yapım bu gayet beceriksizim hatta sakarım bile her yerim kahraman olsa nolur. Ama senin yanında olduğumda hissetiklerim bile insan üstü bir yetenek bence..

Biliyor musun ben hayatımda daha önce hiç böyle birşey yaşamadım. Şuan nedensiz bir şekilde okadar üzgünüm ki.. Sadece senin yanında olmadığım için sanırım. Ve sanırım seni çok sıktım öyle hissettim çünkü. Kusura bakma.. Ya öyle bir haldeyim ki sadece boş boş bakıyorum etrafa heryerde senin kokunu duyuyorum ve nereye baksan yanımda sen varmış gibi boş boş sırıtıyorum sonra yokluğunu farkedince tekrar somurtuyorum. Belki ben yaşadıklarımızı çok abarmış olabilirim belki sen sadece bir mumdun bir kaç saat yandın ve yok oldun belki de bir yıldızsın daha çok yolumu aydınlatacaksın.

Tatlı rüya perim benim ben nezaman gözlerimi kapatsam seni hayalinle aldatıyorum o yüzden sadece rüyalarımda değil herzaman mutlu et beni; seni çok seviyorum."

Bu yazıyı biraz önce silinmiş belgelerimi kurcalarken buldum. Eski sevdiceğime yazılmış. bu aralar çok özledim onu. Bilmiyorum belki sadece bir hayat arkadaşım olmasını özledim. Bugün anladım ki menfaatler çoğu zaman manevi değerlerin üzerindeymiş. Yine alınganlaştım galiba. Görünen o ki uykusuz bir gece daha beni bekliyor. Yarın da sınav var. Hepinizi öpüyorum.


11 Ekim 2010 Pazartesi

İyi ki Doğdum :)

Kandırılmak, salak yerine konmak çok üzücü bir durum. Yani sen bütün saflığınla birine iyilik yapmaya çalışırken onun bunu çok farklı algılaması sinir bozucu; hatta o bile az gelir kalp kırıcı. Şimdi bu nereden çıktı dersek geçenlerde öğrendiğim bir şey hayata bakış açımda bazı şeyleri değiştirmem gerektiğini öğretti bana. Biliyorum bu çok zor. Salağın biriyim ben; hep de aptal yerine konuyorum.
Bugün eski doğum günü mesajlarımı gördüm. Üzülüyor insan ister istemez. Neyse hayatta güzel gelişmeler de oluyor. Belçika'ya gidiyorum. Hem de hayatımdaki en kariyerli görev için. O yüzden gereksiz bir gurur içindeyim. Arada kendimle bile dalga geçtiğim oluyor bu konuda.
Şu an doğum günüme iki gün var ne yapsam bilemedim.
Ve ayrıca bugün bunu gördüm"Biz kadınlar bir şeye sahip olmaktan çok onu istemeyi seviyoruz. O yüzden seviyorsan git konuş dendiğinde gelip konuşmayın. Soğuyoruz hemen." Buna istinaden gelen ne bekliyorsunuz ki ne yapalım sorusuna da" ben sadece çarşambayı sevmiyorum diğer günler benim heheey ! (: " cevabı. Evet biri bunu bana açıklayabilir mi lütfen??
Bu arada yazı bitine kadar doğum günüm geldi geçti bile. Değişik bir şeyler bekliyordum oldu da evet hatta dünyanın en değişik en güzel şeyi oldu..
Tabi ki doğum günümde sarhoş da oldum. Gayet komikleştim. Neyse şimdilik bu kadar hepinizi öpüyorum :)

19 Eylül 2010 Pazar

Yaşlanmaca

Biz büyüdük ve kirlendi dünya sözlerini duyduğumda artık bir şeyler çağrışıyor kafamda. Bunun sebebini gerçekten büyümeme ya da olgunlaşmama bağladım. Nereye gidersem gidiyim hiç bir şey eskisi gibi kalmıyor. Hiç kimse bir önce bıraktığım kadar masum değil artık. Çocukluğumda her gün oynadığım park şuan şantiye olmuş mesela. Etrafımdaki bütün ağaçlar tek tek kesiliyor mesela bir daha asla orada olmayacaklar.
Mesela iki yaz önce bir koy keşfetmiştim kimsecikler olmazdı; ama en son gittiğimde araba park edecek yer bile yoktu.
Eskiden yaptığım bir çok şeyi yapmak mesela şuan bana çok zor geliyor. Mesela eskiden her yere otobüsle giderdim; şu an benim için o kadar zor bir şey ki otobüs. Evet sosyetiğim arabaya iyi alıştım ama bu sadece basit bir örnekti. :)
Ailem; işte en çok değişen şey.. Dedemi kaybettim daha yeni. Artık o hiç benimle olmayacak. Bir daha asla onun üniversite anılarını dinleyemeyeceğim. En kötüsü babam. Sürekli uzaklaşıyoruz. Ama buna onun kendi tercihleri sebep oldu.
Neyse işte yaşlanıyor muyum ben?? Ya da ruhum yaşlandı sanırım. Neyse yahu ben daha 19 yaşındayım ve kendime hedef koydum bu yandaki araba benim olmadan ölmek yok. Hepinizi öpüyorum :)

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Contaları Sıyırdım

Evet gerçekten sıyırdım contaları. İşe başlaadım belki ondandır. Ne zor işmiş çalışmak yau. Hele bi de işçi olarak. Aslında işçilik değil görevim üretim departmanında stajerim ama resmen üretimdeki bütün boş istihdamlara yönlendiriliyorum. İşe girdiğimden beri hiç oturmadan 10 saat ayakta durarak çalışıyorum. İnsan işi değil. Bu iğrenç sistemin bir parçası oldum. Ben de artık bir makina insanım. Nedense bir sermaye düşmanlığı bir kominizm sempatizanlığı oluştu. Ama artık viski içip poker oynamak istiyorum. :)

Kısa iş hayatımdan birkaç izlenim edindim,kendim ve çevremle ilgili. Öncelikle gerçekten düzenli bir çalışma hayatından önce içimdeki çoçuğu aldırmam lazım. Monotonluk bana göre değil fazla ciddi herkes. Patronun odasının duvarı cam geleni geçeni görsün diye. Her geçişimde yüzümü cama yapıştırasım geliyor zor tutuyorum kendimi. Yolumu değiştirmeye başladım artık. Sonra bi de insanlar çok yapmacık iş hayatında. Gereksiz saygı var. Neyse ama hiç birşey iş bittiğinde arabaya binip bvsc dinlemek gibi bi mutluluk veremez insana..

Bi de duygusala bağladım Zeki Müren dinliyorum bol bol. Heran herkese aşık olabilme potansiyeline sahibim. Tehlikeliyim. Ama biranda herşeyden nefret edip ağız burun dalasım geliyor o an düşündüğüm kişiye karşı. Dediğim gibi sıyırdım contaları. Çalışırken bir anda kolilerin üstüne çıkıp üstümdekileri fırtlarak dans etmek geliyor içimden.

Off neyse yazmaktan da sıkıldım bütün hevesim anlık sona erdi bak sıyırdım contaları haydi bana müsade sonra yazarım yine

"İşte geldi yine o mübarek gün ve gece
Bugün sakın ha girme gerdeğe
Mazallah koyarlar kefene
Bütün günahların için af dile
Belki midendeki biralar dönüşür zemzeme
Artık bu kandil kız bul şu güzel kardeşine"

Evet bugün kandil malum. İşte kandil muhabeti geçerken bi anda aklıma arkadaşlarıma göndermek için bu güzel mani geldi. İşte dediğim gibi sıyırdım. Bugün o camlı bölmeden geçerken içerisi boş sanıp zevzek zevzek hareketler yapmaktaydım ki içerden muhasebe müdürü çıktı. Onun dışında bir anda bunalıma girebiliyorum.

Her baktığım yerde peynir görmek istemiyorum! Bu yazıyı okuyan varsa öptüm onu :)

20 Haziran 2010 Pazar

Biraz da politka

Evet bu ülkede politikadan söz etmek gerekirse boş bir sayfa bırakmak gererik aslında çünkü gerçekten okadar boş oyunlarla kandırılıyoruz.





Siyasetle yakından ilgili biri olarak son terör olaylarına karşı olan sinirimden henüz arınamamışken; bu kadar çözümsüz tutumlar beni daha da gerdi ve en sonunda ilk siyasal içerikli yazımı yazmaya karar verdim.





Çözümsüzlük... Evet herşey aslında bu kelimelerle başladı. Başbakanımız Rauf Denktaş'a "Çözümsüzlük çözüm değildir." dememiş miydi? Türkiye'nin yumuşaklığını belli etmeye başlamımış mıydı? Eski Yunan Başbakanı Karamannis Başbakanımızla yaptığı ilk görüşmenin ardından "Atilla'dan beri ilk defa farklı tutumda bir Türk lideri görüyorum." gibi bir ifade kullanmamış mıydı? İşte böyle başladık yumuşaklığımızı göstermeye. Kimse inkar etmesin, mevcut iktidardan önce terör gayet azdı. Neden on sene önce kimse bukadar Kürt Milliyetçiliği politikası gütmüyordu?





Peki ya bu konuda çözüm girişimleri?





Açılım; bence külliyen yanlıştı. Açılım terörü bitirmek yerine Kürt Faşizmine yol oldu. Alfabe yarattık. Aydınlarımız!, liberal kesim bu milleti bir arada tutan değerleri herzamanki gibi yoksayıp kendilerini Kürt savunucusu ilan ettiler. Kısacası bu ülkede Kürt-Türk ayrımını daha çok açtık. Sadece Kürtler değil Ermenisi, Lazı, Çerkezi, Zazası, Rumu, Romanı hepsini ayırmaya çalışmadık mı? Peki bunu bölücülük değil midir? Yani bu ülkede devlet eliyle terör yapılıyor.





Ne yazık ki terör için bu ülkenin yöneticileri halk kadar hassas değil. Onlar için önemli olan değer Filistin'de ölen Müslümanlar. Peki dağlarda ölen bu ülkenin evlatları niye umurunuzda değil. Hamas'a sempatizanlık yapmaktan ne gibi bir fayda bekliyorsunuz. Hala kendinizi İslam Dünyası lideri mi sanıyorsunuz?





Gazze'ye giden yardım gemisinde ölen 10tane ülkesine hiç bir yararı olmayan tarikatçının ölümü onlarca şehidimizden daha önemli oldu. Bunu sadece siyasetçiler değil medyada böyle yaptı malesef. Aynı gün PKK'nın"Bugünden itibaren saldırılarımıza başlıyoruz." açıklamasını niye kimse önemsemedi bu ülkede? Zaten bu güncel saldırılarda bu açıklamadan sonra başladı. Tamam İsrail'in yaptığı uluslararası bir savaş sebebidir ama bu terörist eylemler??





Gerilla savaşı yapan bir örgüte karakol sistemiyle açık hedef olmak nekadar doğru birşey ki? PKK taşeron bir örgüt demişsiniz peki açık hedef olarak o masum insanları ölüme bırakmayı nasıl gönlünüz el veriyor? Yoksa taşeron siz misiniz bu ülkede? BOP'un eş başkanısınız acaba BOP'da planlanan haritadaki sınırlar neler kimse bunu biliyor mu?


Siz o gençlerin şehit olduğu yere o kadar korumayla gidip yine de korkudan çömeliyorsunuz.
İşte aranızdaki duruş farkı; o da sizin gibi cephede hatta o savaş esanında ve Mavi Gözlü Devin, Şayak Kalpaklı Adamın sizin gibi korunacığı teknolojisi yok...




İsteyen bana faşist desin nederse desin ama ben bir Atatürk genci olarak Milliyetçiyim ve böyle olmaktan gurur duyuyorum. Nice yaşıdım bir hiç uğrana canlarını verirken tepkimi sonuna kadar koyarım ve koymaya da hazırım. Son olarak Sözcü Gazetesi'nin geçtiğimiz günlerdeki karakol basknınından sonraki manşetiyle yazımı bitirmek istiyorum. GAZZE FATİHİ, HAMAS KAHRAMANI NERDESİN?

13 Haziran 2010 Pazar

Neden bir sınavdan yüksek alınca ve ya başarılı bir iş yaptığında kendini çok yakışıklı hisseder insan. Sokakta yürüyüşüm değişir benim başarılı olduğumda herhangi bir konuda. Sanki herkes bana bakıyor, yanımdan geçen bütün kızlar benden etkilendi üstümdeki giysiler çok yakıştı gibi geliyor. Aynı şekilde tam tersi başarısızken ya da sevgilimden ayrıldığımda niye ben en çirkin erkek oluyorum..Bu kafayı yaşıyan tek ben miyim acaba?

Sevmek, sevilmek, sevişmek çok güzel şeyler ama kimseyle aynı şeyi düşünememek kötü ya da aynı şekilde sevmemek. Birini sevdiysen eğer onun nasıl kötülüğünü düşünürsün ya da nasıl yalan söylersin. Ne kadar seviyorsan okadar açık olman lazım değil mi ki? O an ne hissettiğini saklıyacaksan neden hissedesin ki. Ama öyle mekanikleştik ki sevdiğini söylemek anormal birşey gibi oldu.

Bir de Mahsar Alanson'un bir lafı vardır. "Aşık olmak erkeklere daha çok yakışıyor.". Konserlerinde bunu söyler; açıklayan küçük bir konuşma yapar ve "Yandım Yandım"la devam eder. Kendisine kesinlikle katılıyorum. Evet aşık olmak bize daha çok yakışıyor. Ben hiç bir zaman bir kadının gecenin bir yarısında çok neşeli bir rakı sofrasından kalkıp; yağmurun altında sevdiği erkeğin evine kadar yürür mü? Şiirler şarkılar yazıp korkusuzca okur mu? Belki de biz daha cesuruz; en azından ben öyleyim. Fakir Bir Kız Sevdim Filminden Tanju Okan'ın Deniz ve Mehtap'ı söyledi sahneyi izlerken bir yorum takılmıştı gözüme bu konuyla ilgili. "Böyle içten sözleri hangi kadın yazabilir, hangi kadın bu kadar hissederek söyler bu şarkıyı. Gel de i**ne olma...". Yıllar geçti üzerinden ama hala unutamadım.

Hayat biraz hafif meşrep aslında. Aslında bunun şarkısını yazıcaktım ben ama imkanlar"yetenek" yetmedi.


Umarım bir dil hatası yapmam. Bu benim kadar takıntılı biri için gayet önemli birşey; anlayamazsınız. Takıntılı olmak güzel aslında. Bir gün için yaşadığınız en ufak şeyi bile kafanıza takın. Gece uyurken bir anda kalkıp odayı toplayın mesela. Ya da arabanın kapısı kitlenmiş mi diye 4kere etrafında dönüp kapıları kontrol edin.


Ayrıca dip not; kalabalık trafite emniyet şeridinden geçenlere tahammül edemiyorum. Manukyan'ın çoçukları....