20 Haziran 2010 Pazar

Biraz da politka

Evet bu ülkede politikadan söz etmek gerekirse boş bir sayfa bırakmak gererik aslında çünkü gerçekten okadar boş oyunlarla kandırılıyoruz.





Siyasetle yakından ilgili biri olarak son terör olaylarına karşı olan sinirimden henüz arınamamışken; bu kadar çözümsüz tutumlar beni daha da gerdi ve en sonunda ilk siyasal içerikli yazımı yazmaya karar verdim.





Çözümsüzlük... Evet herşey aslında bu kelimelerle başladı. Başbakanımız Rauf Denktaş'a "Çözümsüzlük çözüm değildir." dememiş miydi? Türkiye'nin yumuşaklığını belli etmeye başlamımış mıydı? Eski Yunan Başbakanı Karamannis Başbakanımızla yaptığı ilk görüşmenin ardından "Atilla'dan beri ilk defa farklı tutumda bir Türk lideri görüyorum." gibi bir ifade kullanmamış mıydı? İşte böyle başladık yumuşaklığımızı göstermeye. Kimse inkar etmesin, mevcut iktidardan önce terör gayet azdı. Neden on sene önce kimse bukadar Kürt Milliyetçiliği politikası gütmüyordu?





Peki ya bu konuda çözüm girişimleri?





Açılım; bence külliyen yanlıştı. Açılım terörü bitirmek yerine Kürt Faşizmine yol oldu. Alfabe yarattık. Aydınlarımız!, liberal kesim bu milleti bir arada tutan değerleri herzamanki gibi yoksayıp kendilerini Kürt savunucusu ilan ettiler. Kısacası bu ülkede Kürt-Türk ayrımını daha çok açtık. Sadece Kürtler değil Ermenisi, Lazı, Çerkezi, Zazası, Rumu, Romanı hepsini ayırmaya çalışmadık mı? Peki bunu bölücülük değil midir? Yani bu ülkede devlet eliyle terör yapılıyor.





Ne yazık ki terör için bu ülkenin yöneticileri halk kadar hassas değil. Onlar için önemli olan değer Filistin'de ölen Müslümanlar. Peki dağlarda ölen bu ülkenin evlatları niye umurunuzda değil. Hamas'a sempatizanlık yapmaktan ne gibi bir fayda bekliyorsunuz. Hala kendinizi İslam Dünyası lideri mi sanıyorsunuz?





Gazze'ye giden yardım gemisinde ölen 10tane ülkesine hiç bir yararı olmayan tarikatçının ölümü onlarca şehidimizden daha önemli oldu. Bunu sadece siyasetçiler değil medyada böyle yaptı malesef. Aynı gün PKK'nın"Bugünden itibaren saldırılarımıza başlıyoruz." açıklamasını niye kimse önemsemedi bu ülkede? Zaten bu güncel saldırılarda bu açıklamadan sonra başladı. Tamam İsrail'in yaptığı uluslararası bir savaş sebebidir ama bu terörist eylemler??





Gerilla savaşı yapan bir örgüte karakol sistemiyle açık hedef olmak nekadar doğru birşey ki? PKK taşeron bir örgüt demişsiniz peki açık hedef olarak o masum insanları ölüme bırakmayı nasıl gönlünüz el veriyor? Yoksa taşeron siz misiniz bu ülkede? BOP'un eş başkanısınız acaba BOP'da planlanan haritadaki sınırlar neler kimse bunu biliyor mu?


Siz o gençlerin şehit olduğu yere o kadar korumayla gidip yine de korkudan çömeliyorsunuz.
İşte aranızdaki duruş farkı; o da sizin gibi cephede hatta o savaş esanında ve Mavi Gözlü Devin, Şayak Kalpaklı Adamın sizin gibi korunacığı teknolojisi yok...




İsteyen bana faşist desin nederse desin ama ben bir Atatürk genci olarak Milliyetçiyim ve böyle olmaktan gurur duyuyorum. Nice yaşıdım bir hiç uğrana canlarını verirken tepkimi sonuna kadar koyarım ve koymaya da hazırım. Son olarak Sözcü Gazetesi'nin geçtiğimiz günlerdeki karakol basknınından sonraki manşetiyle yazımı bitirmek istiyorum. GAZZE FATİHİ, HAMAS KAHRAMANI NERDESİN?

13 Haziran 2010 Pazar

Neden bir sınavdan yüksek alınca ve ya başarılı bir iş yaptığında kendini çok yakışıklı hisseder insan. Sokakta yürüyüşüm değişir benim başarılı olduğumda herhangi bir konuda. Sanki herkes bana bakıyor, yanımdan geçen bütün kızlar benden etkilendi üstümdeki giysiler çok yakıştı gibi geliyor. Aynı şekilde tam tersi başarısızken ya da sevgilimden ayrıldığımda niye ben en çirkin erkek oluyorum..Bu kafayı yaşıyan tek ben miyim acaba?

Sevmek, sevilmek, sevişmek çok güzel şeyler ama kimseyle aynı şeyi düşünememek kötü ya da aynı şekilde sevmemek. Birini sevdiysen eğer onun nasıl kötülüğünü düşünürsün ya da nasıl yalan söylersin. Ne kadar seviyorsan okadar açık olman lazım değil mi ki? O an ne hissettiğini saklıyacaksan neden hissedesin ki. Ama öyle mekanikleştik ki sevdiğini söylemek anormal birşey gibi oldu.

Bir de Mahsar Alanson'un bir lafı vardır. "Aşık olmak erkeklere daha çok yakışıyor.". Konserlerinde bunu söyler; açıklayan küçük bir konuşma yapar ve "Yandım Yandım"la devam eder. Kendisine kesinlikle katılıyorum. Evet aşık olmak bize daha çok yakışıyor. Ben hiç bir zaman bir kadının gecenin bir yarısında çok neşeli bir rakı sofrasından kalkıp; yağmurun altında sevdiği erkeğin evine kadar yürür mü? Şiirler şarkılar yazıp korkusuzca okur mu? Belki de biz daha cesuruz; en azından ben öyleyim. Fakir Bir Kız Sevdim Filminden Tanju Okan'ın Deniz ve Mehtap'ı söyledi sahneyi izlerken bir yorum takılmıştı gözüme bu konuyla ilgili. "Böyle içten sözleri hangi kadın yazabilir, hangi kadın bu kadar hissederek söyler bu şarkıyı. Gel de i**ne olma...". Yıllar geçti üzerinden ama hala unutamadım.

Hayat biraz hafif meşrep aslında. Aslında bunun şarkısını yazıcaktım ben ama imkanlar"yetenek" yetmedi.


Umarım bir dil hatası yapmam. Bu benim kadar takıntılı biri için gayet önemli birşey; anlayamazsınız. Takıntılı olmak güzel aslında. Bir gün için yaşadığınız en ufak şeyi bile kafanıza takın. Gece uyurken bir anda kalkıp odayı toplayın mesela. Ya da arabanın kapısı kitlenmiş mi diye 4kere etrafında dönüp kapıları kontrol edin.


Ayrıca dip not; kalabalık trafite emniyet şeridinden geçenlere tahammül edemiyorum. Manukyan'ın çoçukları....